Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Her ulusun tarihinde kahramanları var. Almanların, İngilizlerin, Fransızların, Hintlilerin… Ancak bizim kadar tarihindeki kahramanlarını yerden yere vuran başka bir millet yoktur herhalde. Gerek Mustafa Kemal gerek de daha önceki kahramanlarımızdan bahsediyorum.
Toplumumuzun bir kesimi kendi kahramanlarının cumhuriyetten önce çokça olduğunu söyleyerek Mustafa Kemal’i yok saymakta; bir kesimi de cumhuriyetten önceyi yok sayarak Mustafa Kemal’i ululaştırma çabasına girmekteler. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Türk halkı bu kıyaslamayı doğru bulmuyor, bunun ne kadar tehlikeli ve ayrıştırıcı bir kutuplaşma olduğunu biliyor ve öncesiyle, sonrasıyla bütün kahramanlarımızı kucaklıyor. Buna rağmen özellikle milli bayramlarımızda ve 10 Kasım’larda ortaya çıkan birkaç kesim insan var. Bunlar Atatürk’e saldırmaya devam etmekte ve onun kahramanımız olmasını hazmedememekteler. Aslında farklı gibi görünseler de bunlar aynı gruplar. Peki, bunlar kim?
Bunlar, Atatürkçü olduğunu iddia ederek-aslında hiç alakaları yok- Atatürk’ü “Türk olmayan, dinsiz, ateist, kâfir vb.” gösterip ona zarar verenler veya ondan nemalananlardır.
Evvela şunu iyi bilmeliyiz ki Atatürk öz ve öz Türk’tür. Babası Ali Rıza Bey’in soyunun Rumeli fethedildikten sonra bölgeyi Türkleştirme çalışmaları kapsamında Konya civarından göç ettirilip bugünkü Makedonya’ya yerleştirilen Oğuz Türkmenlerinden olduğu bilinmektedir. Annesi Zübeyde Hanım’ın soyunun da 15. yy’da Karaman civarından göç ettirilerek bugünkü Edessa şehrinin olduğu bölgeye yerleştirilen Yörük Türkmenlerinden olduğu bilinmektedir. Ailenin daha sonradan Selanik’e taşındığı kesindir.
Gelelim “dinsiz, atesit, kâfir” olduğu iddiasına… Mustafa Kemal kâfir, ateist ya da dinsiz değildir. Kendisi de böyle bir ifadede bulunmamıştır. Onun sadece şu sözüne bakarak bunu açıklayabiliriz:
“Efendiler, hiçbir dine bağlı olmayan kalp, istirahatten mahrumdur.”
Hal böyleyken ona dinsiz, kâfir, ateist demek yalancılığa, dini iftiraya ve küfre girer. Bunun da kutsal dinimiz İslam’da yeri yoktur.
Ayrıca o, hiçbir zaman İslam dini hakkında kötü veya olumsuz bir söz söylememiştir. Aksine İslam’dan çevresine hep iyi şekilde bahsetmiş ve insanları bu şekilde yönlendirmiştir. Kanıt mı istiyorsunuz, buyrun:
1925’te bizzat kendi emriyle Bursa’da Türk ocağına ve camilere Kur’an-ı Kerim dağıttırmıştır.
1930’da Edirne’de Selimiye Cami’ne ve kapısındaki kitabeye bakarak İslam dinine övgüler dizmiştir.
Daha sonraki yıllarda ordu müfettişlerinin Kur’an-ı Kerim’i bilmesi için hafızları görevlendirmiştir.
Ramazan aylarında Ayasofya’dan radyolar yoluyla tüm Türkiye’ye canlı yayın yaptırmış, Kur’an-ı hatmettirmiştir.
Kendisinin içten gelerek “Allah!” dediğini duyan Sabiha Gökçen’e “Allah büyük bir kuvvettir. Ona daima inanmak lazım.” dediğini Sabiha Gökçen hatıralarında yazmıştır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.a.v.) için söylediği şu sözler kayıtlı ve belgelidir:
“Cenab-ı Peygamber hatemü’l enbiya (sonuncu peygamber) olmuştur. Yüzü nurani, sözü ruhani, olgunluk ve görüşte benzersiz, sözünde sadık ve yumuşak ve cömerttir. Fahr-ı Âlem (Âlemin övdüğü kişi) Efendimiz, sayısız sıkıntılar ve tehlikeler içinde çalışmış ve İslam dininin kuruluşu yolunda kendisine verilen görevi yerine getirerek Yüce Tanrı’ya kavuşmuştur. O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca Müslüman gitmekte. Benim, senin adın silinir ancak o sonsuza kadar ölümsüzdür.”
Ve daha bir sürü kanıt elimizde mevcuttur.
Tüm bunlara rağmen bu konudan nemalanıp keselerini dolduranlara, dolarlarına dolar katarak milleti ile onun arasına duvar örmek isteyenlere kanan bir kesimin olması oldukça üzücü. Bu nedenle uyanık olmalıyız. Unutmayalım ki Türk ulusunun tutsaklıktan kurtulması ve onurlu uluslar içinde yer alması Atatürk’ün sayesinde olmuştur.
O, içte ve dışta binlerce hain ile uğraşmış, ulusumuzu yerden kaldırıp göklere yükseltmiştir.
Karanlıkta kalanlara meşale olmuştur.
Sağlam ve eğilmez bir inançla halkına örnek olmuştur.
Türk neslini tükenmekten kurtarmıştır.
Türk halkına yeniden değer vermiş; onu özgür, kendine güvenen ve uygar bir halk yapmıştır.
Kendi kültürüne, diline ve tarihine sahip çıkmıştır.
Ayrıştırmamış, bölmemiş; birleştirmiş, bütünleştirmiştir.
Türklüğüyle gurur duymuş ve bunu her fırsatta dile getirmiştir.
Ömrünü milletine hizmete adamış ve sonuna kadar çalışmıştır.
Askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel hamlelerle milletine huzur ve barış getirmiştir.
Sadece ülkesi için değil, dünya barışı için çaba göstermiştir.
Ve daha, daha, daha…
Ruhu şad olsun! Allah rahmet eylesin!
Ölümünün yıldönümünde ulusumuzun kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, sevgi, özlem ve rahmetle anıyorum.
Bu arada şunu da belirtmeden geçmeyeyim:
Atatürk “Türklerin Atası” değil; “Atası Türk” demektir.
Onun son günlerinde yaşanmış bir anısıyla bitirmek istiyorum.
Saygı ve sevgilerimle…
Doktorlar Bana Niçin Enginar Yedirmiyor?
Yıl 1938…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk son zamanlarda çok dermansızdır. Ayakta duramayacak duruma gelir. Banyoya bile gitmekte zorlanmaktadır. Bu nedenle banyoya gitmesi için özel bir araba yaptırılır ancak bu arabayı çok ender kullanır. Her sabah gazeteleri düzenli incelemektedir.
O günlerde Atatürk'ün canı enginar ister. Mevsimi olmadığı için İstanbul’da enginar bulunamaz. Hasan Rıza Soyak, Hatay'dan telefonla enginar siparişi verir.
Ertesi sabah Atatürk Kılıç Ali’ye sorar:
-Yahu doktorlar bana niçin enginar yedirmiyor?
Kılıç Ali cevap verir:
-Mevsimi olmadığı için Hatay’a sipariş verdik Paşam! Birkaç güne gelir.
Atatürk bu cevaba memnun olur. Kılıç Ali ve diğer yakınları Atatürk’ün bu isteğine çok şaşırırlar. Uzun yıllar yanında bulunmalarına rağmen Atatürk’ün daha önce böylesine içten arzu ederek yemek siparişi verdiğini duymamışlardır. Bu, onun ilk ve son yemek siparişidir.
Maalesef yemek kendisine nasip olmamıştır.