ATATÜRK VE TÜRK GENÇLİĞİ
-Başar Atarbay-
Üniversite -Oktay Sinanoğlu’nun deyişiyle “evrenkent”- okuduğum yıllardan bu yana hep düşünmüşümdür: “Gençlik… Geleceğimiz… Ümit...” Nedir bu kavramlar? Neden çok konuşuluyor ya da sadece konuşuluyor da bu konuda hiçbir şey yapılmıyor? Atatürk için gençlik neden bu kadar önemli ki her sözünde ondan bahsetmiş? “Bütün ümidim gençliktedir.” “ Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.” vb.
Bu soruların cevaplarını ararken aklımda beliren en önemli soru şu oldu: “Hangi gençlik?”
Çok uzağa gitmeden yakın tarihimizden başlıyorum. Yeni Türk Devleti’nin kurulmasından önceki on on iki yılda yaptığımız savaşlara bir göz atalım:
-1911 Trablusgarp Savaşı,
-1912 -1913 Balkan Savaşları,
-Birinci Dünya Savaşı,
- Kafkas Cephesi
- Kanal Cephesi
- Filistin-Suriye Cephesi
- Irak Cephesi
- Çanakkale Cephesi
- Hicaz-Yemen Cephesi
- Makedonya
- Galiçya Cephesi
- Romanya Cephesi
-Kurtuluş Savaşı,
- Doğu Cephesi
- Güney Cephesi
- Güneybatı Anadolu Cephesi
- Batı Cephesi
“Savaşlarla geçen uzun yıllar, yoksulluk, açlık, salgın hastalıklar, iç isyanlar, düşmanla işbirliği yapan vatan hainleri vb. nedenlerle Türk milleti yorgun ve bitap düşmüştür. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Türk milleti “Ya istiklal, ya ölüm!” diyerek son gücüyle, kanının son damlasına kadar, neyi var neyi yoksa ortaya koyarak, ebedi başkomutanımız Mustafa Kemal’in önderliğinde var olma savaşı vermiş ve dünyanın en haklı savaşı olan kurtuluş mücadelesini kazanmıştır.”
Bunları hepimiz biliyoruz ya da düşünüyoruz. Bilmediğimiz veya düşünemediğimiz şu gerçeği ise atlıyoruz:
Cumhuriyet ilan edildikten sonra ülkemizi kalkındıracak, çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracak, yani çalışacak genç nüfusumuz yoktu. Yukarıda bahsettiğim bu savaşlarda verdiğimiz kayıplarımız (özellikle genç kayıplarımız) gelişmemizi olumsuz etkileyen önemli bir sorundur. Aynı zamanda savaşların sadece savaşın yapıldığı tarihi değil, sonrasındaki en az 40-50 yıllık bir dönemi de -savaş kazanılmış olsa bile- olumsuz etkilediği bir gerçektir.
Evet, kurtuluş mücadelemizi kazandık, mutluyuz ve bununla gurur duyuyoruz ancak cumhuriyetimizi, devletimizi, bayrağımızı yükseltecek genç nüfusun olmaması, kalkınma mücadelesi veren Atatürk ve arkadaşları için çok büyük bir sorundu. Bir de bunlara halkın eğitim seviyesinin düşüklüğü, okuma yazma sorunu, Osmanlı’dan kalan borçlar, fakirlik, hastalıklar vb. de eklediğimizde sorunun ne kadar büyük olduğunu daha iyi anlıyoruz. Zaten birçok Avrupa ülkesi bu sorunlarla baş edemeyeceğimizi, kazanılan askeri zaferin kısa bir süre içinde ekonomik, sosyal ve kültürel hayat karşısında önemini kaybedeceğini ve yeniden kendilerine muhtaç ve onların güdümünde bir toplum olacağımızı düşünüyordu. Ancak Atatürk’ün önderliğinde yapılan inkılaplar ve başlatılan kalkınma hamlesi, bütün bu sorunlara rağmen olağanüstü bir hızla ilerlemiş ve cumhuriyetin onuncu yılına gelindiğinde Batılıların “Türk Mucizesi” adını verdiği bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Genç nüfus ihtiyacı Onuncu Yıl Marşı’nın dizelerinde bile yer bulmuş ve genç nüfusun ülkeler için ne kadar önemli olduğu bir kez de burada vurgulanmıştır.
“Çıktık açık alınla on yılda her savaştan
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan.”
Atatürk’ün liderliğini yapmış olduğu bağımsızlık mücadelesi ve bu mücadele sırasında yaşadığı zorluklar ile yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni bekleyen iç ve dış tehlikeler göz önünde bulundurulduğunda gençliğe neden bu kadar önem verdiği daha iyi anlaşılacaktır. Ona göre, savaş yıllarında eksikliğini çok hissettiği genç nüfusun en önemli sorumluluğu cumhuriyetle beraber başlamaktadır. Çünkü o dönemde dünya siyasetindeki siyasi belirsizlik; cumhuriyete karşı hem içeride hem de dışarıda kurulan komplolar; sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınma hareketi en az Milli Mücadele Dönemi kadar zor bir dönemin yaşanmasına sebep olmuştur. Atatürk, bu sorunların aşılmasında gençlere, onların enerjilerine ve en önemlisi gençlerin cumhuriyete ve yapılan inkılaplara duyduğu sadakate güvenmiştir. Bunu da her fırsatta dile getirmiş ve Türkiye’nin geleceği olan gençlere çok güvendiğini şu sözleriyle belirtmiştir:
“Gençler! Cesaretimizi takviye ve devam ettiren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz eğitim ve kültür ile insanlık meziyetinin, vatan, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil! İstikbâl sizindir. Cumhuriyet'i biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.”
“Bu kadar kuvvetli ve zinde bir gençlik içinde kendimi gördüğümden dolayı mutluyum. Türk gençliği gayeye, bizim yükselme idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir. Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yaşatacak yükseltecek olan sizsiniz.”
Atatürk’ün Türk gençliğine duyduğu güven, günümüzde de korunup yaşatılmalı ve sahip olduğumuz genç nüfusun dinamizmi ayakta tutulmalıdır. Çünkü ülkemizin içinde bulunduğu siyasi ve ekonomik koşullar, uluslararası ilişkilerde yaşanan önemli gelişmeler Türk gençliğine Milli Mücadele yıllarında olduğu gibi yine önemli sorumluluklar yüklemektedir. Ne var ki gençlerimizin bir kısmı bu sorumluluğu yüklenebilecek bir birikime sahip değildir ya da eğitim politikamızdaki yapılan hatalar bu konuda yeterince başarılı olamadığımızı göstermektedir. Gençlerimizin bir kısmı da sorumluluğa talip olmakla birlikte ne yapması gerektiğini bilememektedir. Dolayısıyla gençlerimize doğru hedefler belirlemek, bu hedeflere ulaşabilmeleri için yol göstermek çok büyük önem taşımaktadır. Bu, hem gençlerimizin kişisel gelişimleri hem de ülkemizin geleceği açısından herkesin üstlenmesi gereken bir görevdir. Bu onurlu görevi üstlenmek için yola çıkanların ilk yapması gereken, gençlerimizi Atatürk’ün yoluna yönlendirmektir. Onlara, Atatürk’ün hayatını hepimize ezberlettirilen şekliyle değil, fikirleri, davranışları ve ondaki milliyetçi duyguları aşılayarak vermektir. Atatürk’ü doğru tanımak ve tanıtmak ile onun gösterdiği yolu doğru anlatmak şarttır. “En büyük...” nidaları ile başlayan sıradan sözleri ezberletmek değil, onun milli ve manevi değerlerine bağlı, dürüst, vicdanlı, akılcı, ileri görüşlü, cesur, mert, mütevazı, adil, gerçek bir Türk milliyetçisi olduğunu gençlere kavratmamız gerekmektedir. Atatürk, vatan ve millet sevgisini öncelikli tutan; medeni toplumlar seviyesine ulaşmayı hedefleyen, aynı zamanda da bu toplumları taklit etmekten kaçınan, kendi kültürümüze ve tarihimize sahip çıkan; ayrıştırıcı, bölücü değil, birleştirici ve bütünleştirici bir hayat görüşüne sahip gençler yetiştirmek için çalışmalıyız. Yakasına rozet takarak Atatürkçü olunmayacağını bilen, ona yapılan her saldırıda dik duran ve asla pes etmeyen bir gençlik oluşturmalıyız. Gençlerimizin siyasi ve ideolojik konuların içinde kaybolmaması için çalışmalı; makam sevdasının ve kişisel menfaatlerin ön planda tutulmadığı, liyakatli bir sistemin içinde eğitim almalarını sağlamalıyız. Böylece Atatürk’ün başlattığı reformlar tam olarak hedefine ulaşacak, Türkiye Cumhuriyeti, Türk gençlerinin azim ve kararlılığıyla ebediyen payidar kalacaktır.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye’nin geleceği, Mustafa Kemal Atatürk’ün hepimize vasiyet etmiş olduğu gibi, vicdanlı, sağduyulu, güzel ahlaklı, dindar, çağdaş, ilerici, vatansever, milliyetçi, kişilikli bir neslin yetiştirilmesine ve bu neslin azmine, şevkine ve çalışmalarına bağlıdır.