Okulda öğrencilerimin, okul dışında da arkadaşlarımın sürekli sorduğu ve bir türlü anlaşılamayan bir tartışma… Hiç eskimiyor:
“Eski Belediye Başkanı mı, Belediye Eski Başkanı mı?” ya da “Eski Devlet Bakanı mı, Devlet Eski Bakanı mı?”
Malum, bu zamanlar hepimizin gündeminde seçim var. O aday, bu aday adayı, şu il genel meclisi adayı, falanca muhtar adayı; Şuna oy vermeyeceğim. Sandığa gitmeyeceğim. Biz makama talip değiliz, göreve talibiz
falan filan…
Bütün bu konulara, konuşmalara, afişlere televizyonlarda, internette, sosyal medyada yeterince tahammül etmek zorunda kalıyoruz. İstesek de istemesek de… Ancak bu seçim muhabbetlerinin Türkçe ile ilgili bir tartışma konusuna doğru gittiğine ilk defa şahit oldum.
Markette alışverişteyim. Acele ediyorum. Bir an önce eve gitme derdindeyim. Alışveriş arabasına aldıklarımı koyduktan sonra kasaya doğru ilerledim. Poşetlerin ücretli olduğunu unutmuş bir şekilde sırada beklerken önümdeki adamın cebinden çıkardığı büyük bir bez torbayla irkildim. Hep “Poşeti evden getireceğim.” diyordum ama her defasında poşet getirmeyi unutuyordum. Gene unutmuştum. Ben kendi kendime hayıflanırken adam bir bana baktı bir de aldıklarıma. O anda adamın aklından geçen soruyu tahmin ettim. Tahmin etmemle beraber gayet normal bir şekilde sordu:
-Poşetlere para vereceksin anlaşılan hocam.
Hocam, dediğine göre beni tanıyordu. Gülümsedim.
-E, vereceğiz artık! Yapacak bir şey yok!
Elini montunun içine, beline doğru götürdü. Hani, belinde silah var da çekip vuracakmış gibi bir hareketle, belinden beş on defa katlanmış bir bez torba çıkardı. Açtıkça açtı katlanmış torbayı. Uzattı. Yan sıradaki, arkamdaki insanların, kasiyerlerin tebessüm ettiklerini hissediyordum. Bir delikanlı dayanamayıp sordu:
-Amca onu nasıl katladın öyle? Ben olsam hayatta beceremem.
-Hele bir emekli ol bakalım. O zaman sen de yaparsın. Bu ne ki?
Kısa bir sessizlik oldu. Aslında benim de aklımdan aynı şeyler geçiyordu: “O kocaman torba, nasıl olurda bir cüzdan boyutu kadar katlanıp bel kısmında saklanabilirdi? Başka var mıydı acaba?” diye düşünürken konu ekonomiden açıldı. Poşetlerin paralı olmasından başlayan sohbet, diğer insanların da katılımıyla eğlenceli bir biçim aldı ve sonunda yapılacak olan seçime geldi. Hiç sevmediğim bir konuydu. Birkaç kişi kendi arasında konuşmaya başladı:
-Ne olacak sanki? Hizmet için mi geliyorlar o makamlara? Yemeye geliyorlar.
-Eee! Bal tutan parmağını yalar, demişler.
-Liyakat yok arkadaş. Liyakat! Yok! Bütün ülke böyle… Ölmüşüz, ağlayanımız yok!
Çok iyi tanımadığım insanlarla konuşmak istemediğim bu konu, yan sıradaki bir kadının “Belediye Eski Başkanı” demesiyle yön değiştirdi. Önümdeki adam-bana torba uzatan- sordu:
-Sahi hocam! Eski Belediye Başkanı mı, Belediye Eski Başkanı mı? Hangisi doğru?
Hani Türkçe Öğretmeni’yim ya? Konuşma ve yazma ile ilgili her şeyi bilmem lazım ya da bilmek zorundayım. Asla yanılmamalıyım, hata yapmamalıyım ya! 
Allah’tan bildiğim yerden geldi soru. Yanıtladım:
-İsim tamlamalarıyla ilgili bir konu bu. Şimdi anlatması uzun sürer. Ben direkt doğrusunu söyleyeyim: “Eski Belediye Başkanı.”
Herkes şaşkın bir yüz ifadesiyle bakarken önümdeki adam gözlerini kısarak,
-Hangi isim tamlaması bu? Belirtili mi, belirtisiz mi? Yoksa zincirleme mi, demez mi?
Gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Adam konuya hâkimdi. En azından çeşitlerini biliyordu. Yan tarafta bulunan gençlerden “Vayy!” diye bir ses çıktı. O anda kendime kızdım: “Sanki bir tek ben bilirim de başkası bilemez!”
Bu arada ödemeyi yaptık, marketin iki yana doğru açılan kapısından çıktık. Biraz utangaç bir sesle ve hızlı bir şekilde anlatmaya başladım:
- Madem biliyorsunuz isim tamlamalarını. O halde geçiyorum o kısmı. Şöyle ki: Belirtisiz isim tamlamasında tamlayan ile tamlanan arasına herhangi bir sözcük giremez. Örneğin “kapı kolu” belirtisiz isim tamlamasıdır. Buna eski sıfatını getirirsek şöyle bir tamlama meydana gelir: “eski kapı kolu.” Eski sıfatını tamlayan ile tamlanan arasına getirip “kapı eski kolu” şeklinde bir tamlama kuramayız. Ancak bu tamlama “kapının kolu” şeklinde belirtili isim tamlaması olsaydı, o zaman “kapının eski kolu” diyebilirdik. Yani belirtili isim tamlamalarında, tamlayan ile tamlanan arasına bir sözcük girebilir, ancak belirtisiz isim tamlamalarında araya sözcük giremez. Sormuş olduğunuz “Belediye Başkanı” ibaresi de belirtisiz isim tamlamasıdır ve araya herhangi bir sözcük giremez. Sözcük başa getirilir. Dolayısıyla bu tamlamanın doğru şekli “Eski Belediye Başkanı” olmalıdır. Burada eski sözü belediyeyi değil, belediye başkanını nitelemektedir. Yani eski olan belediye değil, belediye başkanıdır. Tamlamayı bölemeyiz.
Marketten çıkan diğer insanlar tebessüm ederek yanımızdan geçerken o, birçok insana göre beyin yakan ve bir çırpıda anlattığım bu uzun konuşmayı baştan sona pür dikkat dinledi. Kurduğum her cümlenin sonunda kafasıyla, anladığını belirtmek için onayladı. Ben konuşmamı bitirince de bir süre sessiz kaldı.
-Hımm!..
Düşünüyordu.
-Yani “posta kutusu” örneğinde olduğu gibi. “Posta eski kutusu” diyemiyoruz da “eski posta kutusu” diyoruz. Eski olan posta değil; posta kutusudur. Anladım hocam. Sağ ol!
Şaşkınlık ve hayranlık içerisindeydim. Başka bir cümle kurmadım. Tokalaştık ve birbirimize “İyi akşamlar!” dileyerek ayrıldık.
Arabaya bindim. Eve geldim ancak şaşkınlığım bir süre daha geçmedi. Adamın tamlama konusuna bu kadar çok meraklı olmasına mı yoksa defter, kalem tahta kullanmadan uzun bir şekilde anlattığım konuyu bir defada anlamasına mı şaşırdım, bilemedim. Üstelik başka bir örnek vererek geri dönüt yapmıştı.
Eve çıktım.
-Akşam bu konuyu yazmalıyım, diye düşündüm. Evet, yazmalı ve paylaşmalıyım.